Oportünizme ve sosyal-şovenizme karşı, "Komünist Sınıf Partisi"nin inşası için katkılar...

4 Mart 2013 Pazartesi

İmralı 'sızıntıları' üzerine - 1 -


Öcalan'ın basına sızdırılan İmralı tutanaklarında Anadolu tarihinde çeşitli halkların rolüyle ilgili çok düşündürücü bazı ifadeler yer alıyor:

"Anadolu İslamlaştıktan sonra, bin yıllık bir Hıristiyanlık öfkesi var. Rum, Ermeni, Yahudi, Anadolu’da hak iddia eder. Laiklik, milliyetçilik kisvesinde elde ettiklerini kaybetmek istemiyorlar. Aslında Sırrı Sakık’ın Kafkaslardan geldiler sözü doğruldu ama açıklayamadı.

Kürtler kendilerine yer arıyorlar. Kürtlerin devletten dışlanmaları son yüzyıldır. Abdülhamit bile onlara yer verdi. Mustafa Kemal de başta yer verdi. Devreye giren İsrail lobisi, Ermeni ve Rumlar, ‘Kürtler ne kadar dışlanırsa o kadar başarılı oluruz’ diyorlar. Bu paralel devlettir. Bin yıllık bir gelenektir."

Tutanakların basına kim veya kimler tarafından sızdırıldığı hâlâ tartışıldığı için bu sözlerin çarpıtılmamış olduğundan şüphe edebilirdik, ama bu tür ifadeler Öcalan'ın görüşmelerinde yeni bir tema değildir. Benzer içerikteki değerlendirmelere Öcalan’ın daha önceki görüşme tutanaklarında da sıkça rastlamak mümkündür.

Örneğin 10 Aralık 2006 tarihli görüşme tutanaklarında Öcalan Türk şovenizmini geliştirenlerin Türklerden çok Çerkezler, Arnavutlar, Araplar, Kürtler, Ermeniler ve Rumlar olduğunu söylüyor:

"Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Türk milliyetçiliğinin kökeninde Çerkesler ve Arnavutların bulunduğunu vurguladı. Edinilen bilgiye göre, geçen çarşamba günü avukatlarıyla görüşme olanağı bulan Öcalan, Türkiye'de yapılan son yüz yıllık Türk milliyetçiliğinin kökeninde daha önce de ifade ettiği gibi Türklerin bulunmadığını belirterek, şöyle devam etti: 'Yoksul Anadolu'daki Türk kesimi, Türklerin işçi kesimi yoktur. Hele hele işçi kesimi hiç yoktur. Türk milliyetçiliğinin kökeninde Arnavutlar, Çerkesler, bir kısım Araplar, bir kısım Kürtler, bir kısım Ermeniler, Rumlar bulunmaktadır. Özellikle Arnavutlar bu temelde etkindir. Çerkeslerin de bundaki gücü yadsınamaz. Çerkeslerin köken olarak Türklükle hiçbir ilgisi yoktur, ama Türk milliyetçiliğinde etkin olmuşlardır. Türk milliyetçiliğinin bu tanımı sosyolojik bir tanım değildir. Türk milliyetçiliğinin bu yapısına, kökenine ilişkin yüzlerce, binlerce broşür, kitap, makale yayınlanabilir, basında işlenebilir. Bu önemlidir. Bazı kişiler bu durumu kavramıştır." 

"Bu durumu kavrayan bazı kişiler" kimlerdir?

"Mahir Kaynak, Ömer Lütfi Mete'nin beraber yazdıkları kitapta dünyadaki istihbaratların yapısını irdelediklerini ifade eden Öcalan, 'Milliyetçiliğin kökeninde Siyonizm ve Mason örgütleri vardır. Ömer Lütfi Mete, Tapınak Şövalyeleri'nde ta Fransız ihtilaline kadar gidiyor, oradaki anlatıma göre İskoçya Kralı İskoçya'daki Tapınak Şövalyeleri'nden üç bin militanı öldürerek onları ortadan kaldırmıştır. Daha sonra bu şövalyeler ant içerek gizli bir örgüt kuruyorlar ve her tarafta örgütleniyorlar. Çok gizli bir örgüt. Sonraları Fransız Kralı'nın kellesini bile götürüyorlar. Bu, bir Mason örgütüdür. Bütün bunların kaynağında Siyonizm fikri ve ideali vardır. Tabii burada Yahudilere karşı olduğum, anti semitist olduğum anlaşılmasın. Ben, Yahudilerin de Ortadoğu'da demokratik bir şekilde yer almalarından yanayım. Siyonizm ise farklı bir zihniyettir. Siyonizm, sürekli karşıtını yaratır. BAAS milliyetçiliği onun bir karşıtı olarak doğmuştur. Şia onun karşıtı olarak güçlenmiştir. Filistin ve Lübnan sorunu, Siyonizm karşıtlığının sonucudur. Bu Siyonist örgütler veya Masonlar kendi ideallerini Sultan Abdulhamit'e kabul ettirmek için çok uğraştılar. Yüz elli milyon altını Selanik ve Filistin karşılığında Sultan Abdulhamit'e teklif ettiler, buralarda bir yer edinmek için. Fakat Sultan Abdulhamit onların niyetlerini biliyordu ve bu teklifi kabul etmedi. Bu örgütler bu nedenle içinde fazla Türk unsuru bulunmayan İttihat ve Terakki'yi kurdular. İttihat ve Terrakki'nin de ne yaptığı ortadadır' şeklinde konuştu.

"İttihat Terakki eliyle Ermeniler katledilmiş ve kendisine karşıt olarak milliyetçi Ermeni Taşnak örgütünü doğurmuştur' diye konuşan Öcalan, şöyle devam etti: 'Bu Ermeni Taşnak örgütü de onları vurmuş, onlar da Ermeni halkını tehcir ve katletmiştir. Bu gün de aynı politikalar Kürtler üzerinde hayata geçirilmek istenmektedir. Milliyetçi yapılanma İttihat ve Terraki örgütlenmesiyle Sultan Abdulhamit'i devirmiştir. Dolayısıyla Ortadoğu'da Mason olmayıp da başarı şansı olabilen tek bir lider yoktur. Mustafa Kemal de Masonları eleştirip sonraları kendi Mason örgütünü kurmuştur fakat başarılı olamamıştır. Mustafa Kemal çok politiktir, askeri yönünden ziyade siyasi yönü çok güçlüdür. Mustafa Kemal aynı zamanda tam cumhuriyetçidir. Ve bütün bunların da farkındaydı. Yalçın Küçük'ün bu konuyla ilgili bir cümlesi çok ilginçtir. Bu konuya ilişkin; 'Kurtuluş Savaşı, aslında Hıristiyanlar ile Yahudiler arasındaki bir savaştır' demiştir." (aynı görüşme notlarından)

28 Mayıs 2008 tarihli görüşme notunda ise;

“Mahir Kaynak, MİT'in kurumsallaşmasını sağlayan kişilerden biridir, yoğun araştırmaları var. Yine Yalçın Küçük, Gizli Tarih kitabında gerçeğe yakın objektif bazı şeyler söylüyor. Gizli Tarih kitabının devamını getireceğini, gizli tarihi açıklayacağını söylüyor. Ne kadarını başarır bilemiyorum, umarım başarır.” denilmektedir.

Burada Öcalan’ın önemli bir sorununu görüyoruz.

Birileri Öcalan’a Mahir Kaynak, Ömer Lütfi Mete, Yalçın Küçük gibi yazarların kitaplarını ve daha pek çok kitabı ulaştırıyor.

2011 Şubat’ında Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez’in yaptığı bir açıklamaya göre Öcalan o döneme kadar avukatlarının getirdiği kitapların sayısı 1000’i aşkındır.

Öcalan’ın hapishane döneminde yazdığı çok sayıda kitap ve savunmalarda, okuduğu bu kitaplardan oldukça etkilendiği görülüyor. Genellikle Öcalan o sırada hangi kitapları okuyorsa kitaplarında geliştirdiği düşünceler de bu kitaplardaki görüşler doğrultusunda oluyor.

Örneğin Öcalan’ın daha çok “liberal demokrasi” hakkında kitapları okuduğu hapishane döneminin ilk yıllarında kaleme aldığı kitaplarında SSCB’nin çözülmesiyle “liberal demokrasinin sosyalizme galip geldiği” teması öne çıkarken, Sümer uygarlığının tarihi üzerine kitapları okuduğu dönemde Sümer toplumuyla günümüz kapitalist toplumu arasındaki paralellikler, anarşizm ve ekolojizmle ilgili kitaplar okuduğu dönemde ise “ekolojik toplum” projeleri öne çıkmaktadır.

Öcalan kendi görüşlerini oluştururken okuduğu bu kitaplardaki görüşleri eleştirel bir değerlendirmeye tabii tutmadan, seçmeci bir anlayışla bir araya getiriyor.

Öcalan’ın geçmişte Marksist iddialı diğer pek çok isim gibi Marksizmin “aşıldığını” düşünmesi, onun bu kitaplardaki görüşleri tarihsel ve diyalektik materyalizmin ışığında eleştirel bir şekilde değerlendirmesini ve böylece eklektizmden kaçınarak tutarlı bir dünya görüşü oluşturmasını engelleyen unsurların başında geliyor. Böylece tarihin sınıf mücadelesi temelinde incelenmesinin yerini salt milletlerin, dinlerin ve mezheplerin mücadelelerinin ve kan davalarının tarihi olarak incelenmesi şeklindeki Marksizm öncesi yani bilim öncesi tarih anlayışı Öcalan’ın kitaplarında ve güncel değerlendirmelerinde kaçınılmaz olarak belirleyici bakış açısı oluşturmaktadır.

Mahir Kaynak, Ömer Lütfi Mete, Yalçın Küçük vb. açık şoven ve sosyal-şoven isimlerin kitaplarından eleştirisizce alınıp yeniden üretilen iddialar ve komplo teorileri doğrultusunda, Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren gelişmeye başlayan Türk burjuva milliyetçiliğinin diğer ulusal, dinsel, mezhepsel azınlıklara karşı işlediği bütün suçlarının sorumlusu da yine bu azınlıklar olup çıkıyor. Böylece Türk şovenizminin suçlusu “Türklerden başka herkes” oluyor ve bu temelde Türklerle Kürtler arasında (Müslüman olmayan halkaların sözümona “bin yıllık öfkeleri”ne veya “Kafkaslardan gelenler”in vb. bitmez tükenmez entrikalarına karşı) bir duygudaşlık oluşturabileceği düşünülüyor. Gerçek anlamda sınıfsal bir bakış açısının yokluğu kaçınılmaz olarak en dar burjuva milliyetçi bakış açısına kapıyı aralıyor. Bu bakış açısı Öcalan’ı ve Sırrı Sakık gibi kimi BDP’lileri Kürt ve Türk halklarının yakınlaştırılması ve barıştırılmasının yolunun TC’de ezen ulus konumunda bulunan Türk ulusunun ve Sünni-İslam’ın diğer ulusal, dinsel, mezhepsel vb. azınlıklara yönelik aşağılamalarının ve kendi suçlarının günah keçisi ilan etmesine  haklılık atfetmekle ve bunları Kürtlere yönelen suçlamalar dışarıda tutularak tekrar etmekle olacağı düşüncesine götürüyor. Türk üstünlüğü ideolojisiyle burjuva milliyetçi temelde uzlaşabilmek için Türkler ve Kürtlerin diğer milliyetlere göre ayrıcalıklı konumuna dayanan yeni bir üstünlük ideolojisi çerçevesi çizilmeye çalışılıyor. Bunun için yer yer “müslümanlık ortak paydasına” göndermeler de yapılıyor. Bu tam da bu dünya için Sezar’ın egemenliğini kabul eden İsa’nın kendisiyle birlikte çarmıha gerilenlere “ama siz suç işlediniz ve bu cezayı hak ettiniz” diyen tavrına benzemiyor mu?

Gerçekte Öcalan’ın Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Çerkezler, Arnavutlar, Kafkaslardan gelenler vb.lere karşı gerici yazarlarla paylaştığı bütün bu önyargıların, Kürt halkına karşı Türklerin sahip olduğu en kaba önyargılardan ve bunların etkisinde oluşturulan komplo teorilerinden temelde hiçbir farkı yoktur. Ne de bunları yeniden üreterek ve Kürt halkını bu gerçek dışı tezlerle eğiterek (zira Öcalan’ın tüm konuşma, yazıla ve kitapları Kürdistan’da çok geniş bir kitle tarafından yakından takip edilmektedir) Türklerin Kürtler hakkındaki önyargılarını biraz olsun kırmak mümkündür.

(devam edecek...)

Akıntıya Karşı 

Hiç yorum yok: